07 Kasım 2009

"Bir resim kadar yakınsın bana"

"andıkça gecen günleri gözlerim dolar, sanki seni yanımda bulurum"

"...gururla küllenmiş duygularımız, çılgınca bir aşktı yaşadığımız"

"süt için, sür içirin"

"komfortabel bewegen"

25 Eylül 2009

Sultan



"Kadın değil baş belası"

Tabla (tabla beni tabla)

Birkaç yıl önce ordan burdan araştırıp, karıştırıp birleştirdiğim küçük küçük bilgiler.
Bu şahane sesler barındıran alet ile ilgilenenlere...
bir capon arkadaşım adını şöyle söylemeyezdi; "tabura"...neyse:)
_______________________________________________________________

*Kısaca Hint Müziği Tarihi
*Tabla
*Tarihi
*Talalar
*Tablanın Gharanaları
*Gharanalar
*Tabla' nın korunması, bakımı, tonlanması
*Başlıca Tabla Çalgıcıları
::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

MATRA: Vuruş
KHAND: Parça
BOLE: Tablanın belleksel heceleri
SAM: Bir döngünün ilk vuruşu. Genel olarak tabla çalgıcıları Theka' nın Sam noktasını ilk Matra' da gösterir.
VISAM: Sam noktasını gizleyerek Theka çalmaya denir.
ATEET & ANAGHAT: Sam noktası ilk Matra' dan önce gelirse buna Ateet, sonra gösterilirse Anaghat denir.
KHALI: Bole' lerdeki Matra'larda sadece sağ elle tablaya vurulur. Duggi ya da Dama ( sol el) sessiz kalır.
Matras Tali de ise iki elle de vuruş yapılır.
THEKA: Bole' ler ve Matra'lar birleşerek Theka'yı oluştutrur.
Örneğin: Tal Dadra Theka'sı
DHAN DHİN NA DHA TİN NA
TIHAI, TUKADA, MOHRA, PARAN: Tabla çalgıcılarının Theka'yı çeşitlendirdikleri bağzı yöntemler.
Janmastmi: Lord Krishna' nın doğumgünü.
:::::::::::::::

Hint müziği İ.Ö. 2000' lere doğru ortaya çıkmıştır ve müzik tarihinde Çin müziğinden hemen sonra gelir. Hint müziği, klasik Sanskrit edebiyatıyla birlikte gelişmiştir. 11. y.y.' dan bu zamana müslümanlığın etkisi ile Arap ve Fars öğeleri Hint müziği ileilişki içine girmiş ama Hint müziğinin özü değişmemiştir.
Hint müziğinin başlıca kuralları; doğaçlama çalışı yöneten ses dizileri ragalar ( raga: renk, duygu, ruh durumu) ve ritm ölçülerini oluşturan talalardır. -Bu rakam bir çok müzik tarihi kitabında farklı değerlendirilmiş de olsa en güvenilir kaynakların ortak sayısıyla:- 132 tane raga vardır. Hindistan' ın tarihi geleneklerine göre notalar; ıslaklık, kuruluk, soğukluk, sıcaklık gibi birtakım ifadelerle özdeştir. Müzik doğaya bağlıdır. Çeşitli temalar mevsimlerle, günler ve gecelerle bağdaştırılır. İnanca göre dünyada bulunan hiçbirşey sebepsiz oluşmadığı için sesleri farklı zaman dilimleriyle bağdaştırmak gerekir. Bu nedenle kimi ragalar sabah saatleri, kimileri akşam için uygundur. Her bir ragada bir ana nota; vadi, ikinci önemde nota; samavadi, yardımcı notalar; anuvadi ve son nota; vivadi vardır. Gam ise Hint müziğinde 7 tabii sesin ardarda dizilmesiyle meydana gelmiştir. " Sanskrit" alfabesi harfleri ile gösterilmiş bu 7 ses: SA- Rİ- GA- MA- PA- DHA- Nİ' dir.
Hint gamlarında 7 tabii ses dışında, bu seslerin arasındaki yarım sesten küçük "sruti" adındaki koma sesler bulunur.
SA - Rİ arasında 4 sruti
Rİ - GA arasında 3 sruti
GA - MA arasında 2 sruti
MA - PA arasında 4 sruti
PA - DHA arasında 4 sruti
DHA - Nİ arasında 3 sruti
Nİ - SA arasında 2 sruti' vardır.
Hint müziğinde ortalama ve eşit sesli çalgılar kullanılmaz ve böylece re- diyez ile mi- bemol' un eşit yükseklikte olması gibi bir kural da ortadan kalkar.
Müzik konusuna Hint dünyasının bakış açısıyla bakacak olursak "sezgi"' nin temel alındığını görürüz. Yaptıkları müziğin mümkün olduğunca doğal olması için, müziği çalan ve söyleyen kişilere sınırsız bir icra özgürlüğü tanırlar. Müzik eğitimi genellikle usta- çırak ilişkisi içinde aktarılır. Hint müziğinin belki de en önemli yanı, tonun ve ritmin ustaca kullanılmasıdır. Hindular zamanlama ve ritm anlayışlarını oldukça geliştirmişler ve olağanüstü bir denge yakalamışlardır.
Müzikteki bu dengenin sağlanmasında insan psikolojisi bilimlerinin, inançlarının ve medidatif hareketlerinin de payı büyüktür. Örneğin; dünyevi hayatla ruhsal hayatın kutsal bütünleşmesi anlamına gelen Mantra Yoga "nefes"' i esas alır. Yogiler kalbin ve nefesin ritmini evrensel müziğin tonuna ve ritmine göre ayarlamışlardır. Bu da onların içsel titreşimlere yönelmelerine yol açmıştır. Bu yöneliş, sesten nefese doğru bir gidiştir. Hindular da ses ve nefes için aynı kelimeyi "sura"' yı kullanırlar. Hintli çalgıcıların enstrumanlarına olan saygısı, enstrumanistlerin toplumda bir üst sınıfta sayılıp saygı görmesi ve çalgılarına dokunmadan önce yaptıkları küçük ritüeller de müziğin Hindistan' da ne denli önemli olduğunun bir kanıtıdır.
Hint müziğinin başlıca çalgıları, 4 telli perdesiz bir ut' a benzeyen; tambura, perdeli çalgıları; sitar ve 7 telli armudi gövdeli; vina, kanun benzeri, ucu eğri iki çubukla çalınan; santur, yaylı çalgıya benzer mızrapla çalınan; rebap ve vurmalı çalgıları; tabla' dır.

TABLA TARİHİ

Perküsyon enstrumanlar diğer müzikal enstrumanlardan önce kullanılmaya başlamıştır. Yüzyıllar öncesinde Hindistan' da da temel enstruman vurmalılardı. Zaman geçtikçe telli ve üflemeli çalgıları önem kazanmış da olsa halk şarkıları ve danslarında Dhol, Dapha, Mridang ve Pakhawaj gibi vurmalı sazları önemini hiç yitirmemiştir. M.S. 13.y.y.' da Allauddin Khilzi' nin şef danışmanı Amir Khusro tabla' yı icat etmiştir. Pakhawaj' ı iki eşit yarıya bölerek oluşturduğu bu yeni enstruman ne yazık ki o zamanlar Kraliyet aileleri tarafından önemsenmemiştir. Ancak bugünlerde standart müzikal toplumlarda hatırı sayılır bir pozisyondadır.
TALALAR
Tala -daha önce söz ettiğimiz gibi- hint müziğinin ritm formudur ve Kala, Marg, Kriya, Anga, Graha, Jati, Laya, Yati ve Prastar; Tala' nın oluşumu için esas kabul edilmiş çeşitli çalış türleri ve zamanlardır.
1. Kala: Matras tali ve Khali' ye bölünmüş Tala' nın, bir devrinin zamanıdır.
2. Marg: Theka' yı çalma türüne denir.
3. Kriya: Pakhawaj' ın tablasında Theka' nın pratik gösterimine denir.
4. Ang: Matra ve Bol' larıyla Theka' yı oluşturmaya denir.
5. Graha: Bir Theka' nın başlangıç noktasına Greh( Sam noktası) denir. ( Eski zamanlarda tabla çalgıcısı Theka çalmadaki hünerini ve Sam noktasını farklı yollarla ifade ederek gösterirmiş; Sam, Visam, Ateet ve Anaghat)
6. Jati: Eski zamanlarda Tala' nın 5 Jati' si popülerdi ve Theka' ların Matra' ları Jatilere göra değişti. Her Jati farklı numaralarda bir Laghu değeri aldı. Bunlara Jatiler denildi.
7. Kala: Bir enstrumanı çalma şekline denir.
8. Laya: Theka çalarken kullanılan ritmdir.
9. Yati: Theka' yı sunarken farklı yollarla ritm gösterme yöntemine denir.
10. Prastar: Theka' ların onları daha çekici kılmak için, Thiai, Tukada, Mohra ve Paran yardımıyla genişletilmesine Prakar denir.

TABLA' NIN GHARANA'LARI

Yeni Tala sisteminde herbir tala; Matra' lar, Bole' ler, Bar' lar ve Tali- Khali numaraları ile sabitlenmiştir. Ancak bazı çalgıcılar ihtiyaçlarına göre Theka' nın Bole'lerini değiştirmişlerdir ve böylece farklı Gharana' lar oluşmuştur.
FARKLI TABLA GHARANA'LARI
Delhi Gharana
Ustad Uddar Khan, Delhi'nin popüler müzisyeniydi. Sarayında yardımıyla enstrümanı geliştirti icat ettiği çalma stili ve Bole' lerine Delhi Baj denir. Delhi Baj tablanın tarihsel evriminde önemli bir yere sahiptir. Baj'ların tabla çalma sistemleri (örnek olarak Poorva Baj, Faruhabat Gharana Baj... ) kökenini Delhi Baj' a borçludur. Ustad Uddar Khan'ın oğlu Ustad Sidhar Khan tüm bu bajların ebeveynsel kaynağıydı. Tabla tarihinde Ustad Sidhar Khan' ın öğrencileri hakkında güvenilir kanıtlar bulunamamıştır. Sadece 3 öğrencisi Roshane Khan, Bugara Khan ve meçhul 3. bilinmektedir. Ustad Sidhar Khan'ın 3. oğlu bilinmemektedir ama onun soyundan gelenler bağzı Gharanalar' dan bir vakıf kurdular. Ustad Maudu Khan ve Baksu Khan Poorab Gharana' nın ebeveynsel başlatanları oldular.
Poorab Gharana
Bu Baj, Delhi Baj' ı kadar yumuşak değildir, nisbeten daha güçlüdür. Poorab Baj açıkça pakhawaj ve dansı ifade eder.
Lucknow Gharana
Ustad Sodhar Khan' ın iki büyük oğlu Ustad Maudu Khan ve Ustad Baksu Khan Delhi den Lucknow' un navabı tarafından çağırılırlar ve Lucknow Gharana vakfını kurarlar. Ustad Mamman Khan, bu gharana' nın en önemli tabla çalgıcısıdır. Öğrencileri aşağıdaki gibidir.
Farukhabad Gharana
Ustad Baksu Khan kızını bazı tabla bilgileriyle beraber Ustad Vilayat Ali ile evlendirir. Bu yüzden Vlilayat Ali bu Gharana' nın kurucusudur. Vilayat Ali'nin öğrencileri aşağıdaki gibidir.
Banaras Gharana
Banaras Gharana Lucknow Gharana' nın bir koludur. Usrad Mandu Khan' ın öğrencisi Pandit Ram Sahay Banaras Gharana' ın ilk müzisyenidir. Durga Sahay kör olmasına rağmen, Banaras Gharana' nın ünlü tablacılarındandır.
Ajrada Gharana
Bu baj da Delhi Gharana' sının bir koludur ve ismini Meerut Bölgesi' ndeki Ajrada Köyü' nden almıştır. Bu baj 2 kardeş tarafından başlatılmıştır; Kallu Khan ve Meeru Khan. Ajrada Gharana' da sol el çok güzel bir biçimde ve ustalıkla kullanılır. Delhi Baj' ın Ajrada Gharana' nın tabla çalma stilindeki etkisi de çok açıktır.
Punjab Gharana
Birçok kaynakta Punjab Gharana' nın tabla çalgıcılarının tabla çalma sistemine herhangi bir yenilik getirmediği yazar. Ustad Fakir Baksha Khan bu Gharana' nın ilk tabla çalgıcısı olmuştur.

TABLA' NIN KORUNMASI, BAKIMI, TONLANMASI
Tablanın, diğer enstrumanlar gibi çok melodik bir enstruman olmadığı için çalgıcının ilk zamanlarda enstrumana ilgisizleşebileceği söylenir. Bu dönemler için tek yöntem; zihnen sabırdır. Yeni başlayanlar tablasını her zaman akortlu çalmalı ve Theka çalma hızını korumalıdır. Birçok hint müziği kaynağında, çalgıcının yüz ifadesine ve sanatını sunarken nasıl göründüğüne çok dikkat etmesi gerektiği de önemle vurgulanır. Ayrıca dikkat edilmesi istenen diğer noktalar; Theka' nın her bir bolesi kalpten hatırlanmalı ve pratik sayesinde herbir bole ağızla söylenmelidir.
Tabla çok iyi korunması gereken bir enstrumandır. Üst tarafı genel olarak, mevsimsel rutubet, kurtlar ve fareler tarafından tahrip edilebilecek kadar hassastır. Sıcak mevsimde akort edilmiş pozisyonda yukarı bir notada iken kutusunda saklanmamalı, bir iki nota indirilmelidir.Aksi takdirde derisi bozulup, deforme olabilir. Rutubetten korunması gereken tabla, çalındıktan sonra pamuklu bir yastıkla örtünmelidir. Üst kısmı benzinle temizlenmeli ve deriler çok sertleştiğinde yağ sürülmelidir.
Tabla' yı tonlamak da ayrı bir derya olarak karşınıza çıkabilir. Tonlanmamış bir tabla çalgıcıyı her zaman yanıltır. Tabla 3 çeşitte tonlanabilir: 1) Davulun doğal sesine 2) Müzisyenin başlıca notasına.örn: Sa (do) 3) Müzisyenin başlıca notalarından Ma (fa) yada Pa (sol) gibi ahenkli notalarına dayanır. Çalgıcı tabla tonlaması için armonyumdan yardım almalıdır. Tabla' nın sesi iki şeye dayanır: a) Tabla'nın yüksekliğine b) Üst kısmın çember uzunluğuna.
Daha geniş çember uzunluğuna ve daha fazla yüksekliğe sahip tablalar daha bas bir perde oluşturur. Tablyı tonlamak için küçük bir çekiç kullanılır. Çekici kullanmadan önce tabla'nın üst kısmı, deri tellerle ve alttaki küçük mandallarla gerilir. Mandallar davul ile deri teller arasına yerleştirilmiştir ve topşam 8 tanedir. Çekiç darbesi mandallar üzerinde kullanılır. Yukarıdan aşağıya darbe yapıldığında ses tizleşmiş olur, aşağıdan yukarıya yapıldığında ise ses baslaşır. Yarım nota farkı üst halka noktalarına yapılan çekiç darbeleriyle ayarlanabilir. Tabla' nın tonlamasına başlarken üstte sağ elin işaret parmağı ile vurulur ve sol elle bir çekiç darbesi yapılır sonra da çıkan ses dinlenir. Armonyum ya dabaşka bir müzik enstrümanı tarafından tonlama için çıkarılmış sabit notanın sesiyle karşılaştırılır.

BAŞLICA TABLA ÇALGICILARI
Shri Allarakha Khan
Hindistan'da Shri Allarakha Khan' ı bilmeyen tek bir müziksever yoktur. 1915' de Rattangarh' da çiftçi Hashin Ali' nin evinde doğan Allarakha Khan, Sahib Lal Mohammad ile çalışmıştır. Khan Sahib ile uzun yıllar tabla çalıştıktan sonra Lahore' ye gitmiş ve Büyük Guru Ustad Kadar Sahab ile tanışmıştır. Kısa sürede ünlü bir tabla çalgıcısı olan Allarakha çeşitli radyo programları da sunmuştur. 1937' de Mumbai' de çalışıp Aakashwani' nin hizmetine girmiştir. 4- 5 senelik hizmet sonrası Film Endüstrisine girmiş ve bu daha da tanınmasına sebep olmuştur. Birçok tablacı Allarakha Khan' ın elleri için; " tablanın üzerinde sihirbazmışcasına iş görür" der.

Shri Bacha Mishra
Shri Bacha Mishra' nın Vindyanchal Dağ' ına gidip orada Vindyasini Devi' ye ( tanrıçaya) dua etmesine dair bir hikaye vardır. Devi çok mutlu olur ve ona tüm tabla çalgıcıları arasında ünlü olabilme lütfunu verir. Shri Bacha Mishra Lucknow' a döner ve ünlü tabla çalgıcıları arasında programlarını sunar. Herkes onu takdir eder. Pandit Shri Bacha Mishra, Devi Upasak ( tanrıya tapan ve dua eden kişi) ve tabla çalgıcısı olarak çok tanınmış biridir.1926' da ölmüştür.

Shri Ramsahay Ji
Varanasi Gharana' nın akrabasıydı ve 1830' da Varanasi' de doğdu. Sadece 2 yaşındayken tablanın başlıca sözcüklerini konuşabildiği ve Teen Taal Theka söyleyebildiği anlatılan Ramsahay Ji 5 yaşında amcasından ders almaya başladı. 3- 4 sene içinde tablayı çok akıcı bir biçimde çalmaya başladı. Lucknow' da onun sanatını gören Ustad Modu Khan, Ramsahay' ı tablanın ileri seviyeleri için çalıştırmaya başladı. Ramsahay' ın günde hiç durmadan 20 saat tabla çalıştığına tanık olanlar varmış( ! )

Shri Kanthe Maharaj
1880' de Varanasi' de doğdu. Pandit Kanthe Maharaj tabla eğitimini Pandit Baldev Sahay Mishra' dan aldı. Kanthe Maharaj, tabla programlarını radyolar ve diğer müzikal toplantılarda sunmuş, kısa sürede büyük başarılar elde etmiştir. 1 Ağustos 1969' da Varanasi' de ölmüştür.

Shri Pandit Kishan Maharaj
1923' de doğmuştur. Kishan Maharaj Janmastmi gününde (3 eylül ) doğduğu için ona Kishan adı verilmiştir. Pandit Kanthe Maharaj' ın öğrencisi olan Kishan Maharaj kısa sürede radyo programlarının ve müzikli toplantıların aranan isimlerinden olmuştur.

"ne ilk ne de sonuncuyum" , "üzüldüğün şeye bak"


"erkek olmak isteyen çok kadın vardır"



...hiç

Bu yazida John Cage ve Neyzen Tevfik hakkinda ilgilendigimiz konular; evren hakkindaki tasarilari, benimsedikleri, reddettikleri ve yaratilarinda büyük paya sahip bilgi-ilgi kanallariyla ilgili.

Cage önce Gita Sarabhai' den özel dersler alarak Hint Felsefesi sonra Colombia Üniversitesi' nde Suzuki Taitaro' nun derslerini takip ederek Zen Budizmi üzerine çalismistir. Neyzen ise Tasavvuf düsüncesi, Mevlana aski ve felsefesini " kitab- i iman " olarak tanimlamasi ile düsünce sisteminin, yasaminin her evresine - böylece müzigine- ne kadar tesir ettigini gördügümüz bir baska müzik adamidir.
Önceligi Cage' e vererek Zen, I Ching, Dada, Bengi dönüs deneyimleri ve bunlarin eserleriyle olan iliskilerinden söz edecegim.
12 yy.' dir uygulanan zen ögretisi yoga düsüncesine dayanir. Zen' de su an çok önemlidir.Temrin (uygulama), ögreti ve satori (aydinlanma) diye 3 temel özelligi olan Zen birçok kaynakta bir inanç sorunu olmaktan çok; eyleme, yapip etme sorunu olarak tanimlanir. Japonya 16.yy ' da batili düsünce dizgeleriyle ilk kez tanisir ama 20.yy' da Suzuki D. Teitaro (1870- 1966) -bati felsefesinin dizgelerini biliyor olarak- batili etkilere karsi çikip söylediklerini Zen' e uygun bir biçimde söyler. Cage Suzuki ile yaptigi çalismalar sonucunda 1950' lerin basinda müzigin amacinin sakin bir hayat olmasi gerektigi fikrini beyan eder. Cage giderek ilahi etkilere açik ve geleneksel, dogulu bir sanat görüsüne sahip olmaya baslar. 5000 yil önce yazilmis, 64 simgesi ile dünya düzenini açiklamakta, içinde bulundugumuz anin enerjisini belirleyip bu takdirde geleceginizde neler yasayacaginizi anlatan, farkindalik sürecinizi hizlandirip, olaylari ve içinde kaldiginiz döngülerin sebeplerini gösterip döngünün kirilmasina yardimci bir bilgi kanali olan I Ching 1951' de Cage' e 4 bölümlük bir piyano eserini bestelemesinde ilham kaynagi olmustur." Music Of Changes " ' de her ses sans eseri seçilip, yerlestirilmistir. Cage böylece belirsiz (indterminite) - hem beste hem icra aninda sans ögelerini barindiran - müzikle ugrasir ve sessizliginde gürültü gibi müzikal olarak algilandigi yeni bir müzik felsefesi kesfeder. Gelecek yil 4'33 adli eserini yazar. Eserde süre boyunca hiç ses çikarmaz. Cage 4'33 için; "- Etraftan gelen seslerin, onlarin konser salonlarinda hep dinledikleri müziklerden çok daha ilginç oldugunu farketmelerini istedim..." der. Cage bu dönemde müzigin yasamin tümünü kapsadigini, dogal süreçlere uymasi gerektigini anlamistir.
John Cage ögrencilerin çagrisi üzerine Julliard Müzik Okulu' nda yaptigi konusmanin bir bölümünde ise Suzuki' nin,kendi bakis acisina etkisini su cümlelerle açiklar; "- Geçen kis Zen Budizmi üzerine konusurken Dr.Suzuki dedi ki; '- Zen ögrenmeden önce insan insandir ve dag dagdir. Zen ögrenirken seyler karmakarisik hale gelir, kisi neyin ne ve hangisinin hangisi oldugunu tam olarak bilemez. Zen ögrendikten sonra insan insandir ve dag dagdir.' Konusmadan sonra su soru soruldu; '- Dr.Suzuki, Zen ögrenmeden önce insanin insan ve dagin dag olmasi arasindaki ayrim nedir?' Suzuki yanitladi; ' Bütünüyle ayni, yalnizca sanki ayaklariniz biraz yerden kesilmistir...' Yani kisi müzigi yasamaktan ayiran her türlü düsünüsü birakmalidir..." Cage ' e göre müzik ögrenmek için çok zaman vardir, yasamak içinse hemen hiç."- Müzik ögrenirken seyler açik degildir" der." Müzik ögrendikten sonra ses sestir, insan insan. Ögrenirken seyler karisir, sesler haflesir, A, B, C, D, E, F, G, diyezler, bemoller, oktavlar...Bir ses bir harfe sahip olamayacak kadar talihsizse yada çok karmasik gözüküyorsa sistemden atilir, gürültüdür yada müzik disi (un- musical).Sesleri ses olarak degil Bethoveen olarak mi tasarlamalidir besteci.Yani insan insan degil ama ses sestir. Bir insan insandir oysa ve ses sestir. Bunun için kisi müzik ögrenmeyi birakmalidir. Ses sestir, insan da insan ama simdi ayaklarimiz biraz yerden kesilmis durumda..."
Buradan Cage ile Balilla Pratella' nin Fütürist Müzikçilerin Manifestosu baslikli yazisindaki ortak düsüncelerin de alti çizilebilir; "...Italya' nin genç bestecileri! Özgürlüklerin en mutlaginda ögrenmek ve bestelemek için konservatuarlari ve akademileri terkedin!Yayimcilarin despotluguna, dinleyici kitlesinin kendini begenmisligine ve satilmis elestirmenlerin gevezeligine baskaldirin. Iyi bestelenmis müzik denen önyargiya hep birlikte saldiralim.Her bestecinin kendi siirini kendisi yazmasi gerekir. Biz çesitli tonalitelerde çalarak detone sesler çikaran bir orkestranin ve sanata hiç aldirmadan söylenen halk sarkilarinin anarmonik araliklarini eskiden beri seviyoruz. Degisip duran gökyüzü, ormanlar, ticaret limanlarinin isli kargasasi, kaynasan büyük kentler ve sayisiz fabrika bacasi, müzisyenin ruhundan süzülerek güçlü ve olaganüstü seslere dönüsür...Ve müzikçi müziksel fikirlerinin bilesimsel aciklanmasinda, sarki söyleyen ruhundan baska seye kulak asmamalidir..."
Cage sanat ve yasam arasindaki siniri yoketmek gibi siddete basvurmayan anarsist bir tavir içindedir hep. Cage dada akiminin anlam kopuklugu ilkesini benimsemistir. Dada deneysel yada daha dogrusu deneyselci bir harekettir. Önceden hiçbirseyi kabul etmez, çerçevelerden tasar, nesnelerini bulur, kendini sözsel yada maddi düzlemde veya her ikisinin karisimi bir düzlemde karismaya, melezlesmeye verir. Bu dinamigin içinde yer almayi anlayabilmek kolay degildir.Dada sözgelimi disiplinleri, sanatlari, türleri, ayiran sinir ötesine dogru bir harekettir. Bu tür bir itaatsizligin tanimlanmasinin ne kadar zor oldugu ortadadir. Cage özellikle Merce Cunnigham ile çalistigi 70' li yillarda Fransiz seyircisini sok eden çöp tenekeleri gibi aksesuarlar kullanma yada kümeste duyulabilecek seslerden yararlanma gibi herzaman ilgi duydugu dadaci gelenegi sürdürmüstür. Raslantisal yapilari ve matematik formülleri benimseyen dansçi ve müzisyen imkansizin, hareketli/ hareketsizin ve gürültülü sessizligin pesine düsmüstür.
Suzuki, Sarabhai ve Dadaistler kadar Cage' i etkilemis bir diger kisi ise Nietzche' dir.
Nietzche' nin Bengi- Dönüs/ Kisirdöngü metafizik ögretisi evrenin, tarihin ve zamanin kendisinin döngülü bir dogasi bulundugu düsüncesi temelinde; hem su an olmakta olan herseyin olmus oldugunu, hem de su an olmakta olanlarin ileride yine olacaklarini savunur. Nietzche "- Sanki sayisiz kez yeniden yasamak zorundaymissin gibi davran ve sayisiz kez yasamayi iste, çünkü su veya bu sekilde yeniden baslamak ve yeniden yasamak zorunda kalacaksin." der. Böylece anliyoruz ki Cage' in sans, belirlenmemislik ve raslantisallik üzerine fikirleri ile Nietzche' nin bengi- dönüs ögretisi birçok müsterek paydada bulusur.
Nietzche ayni zamanda saglam olan burjuva toplumunun içinde düsündügü ve yasadigi kadariyla görüsleri bu toplumsal yapiyla bazen örtüsür bazen örtüsmez. Nietzche' nin hastalikli esrikliginin sistem reddi tavrini etkiledigi bir gerçektir. Aslinda kendini burjuva bir filozof olarak tanitan Nietzche birgün kendine; "- Yoksul sinifin yoksun kaldigi kültürden yararlanmakla suçlu muyum degil miyim? " diye soracaktir. Dadaist bildirilerinden birinde ise Tristan Tzara söyle söyler; "- Para kazanmak ve kibar burjuvalari oksamak için mi sanat yapilir?! Bütün sanatçi topluluklari sonunda çesitli kuyrukluyildizlara binerek su bankoya ulastilar. Yastiklar ve yiyecekler içinde yan gelip yatma olasiliklari için açilmis bir kapidir bu.Her hiyerarsinin ve usaklarimiz tarafindan, degerler için kurulan her toplumsal denklemin ortadan kaldirilmasi, yaratiklar arasindan güçsüzlerin dansi olan mantigin ortadan kaldirilmasi Dada' dir, Dada hiçbir anlama gelmez!"
Nietzche' nin 1881' deki sorusu ile 1913' de New York ve Zürih' te ayni zamanda dogmus, 1923' e kadar Avrupa' da gelismis devrimci ve sanatsal hareketin üyeleri Dadaistlerin ayni kaygilari tasidiklarini görüyoruz. Bati kültürüne egemen olan soguk gerçekligin sinirlarini asmada sans ve rastlantinin önemini vurgulayan dadaistlerin Cage' in sans yaklasimiina etkisi açiktir.
Cage müzigini olustururken zekice kullandigi 10 adet yapi tasini söyle siralar; metod, sekil, yogunluk, disiplin, notalama, belirsizlik, yorum, imitasyon, özveri ve ayrinti. Oysa eserlerinde bir piyaniste çesitli düdükleri çalmak, radyoyu karistirip kisa dalga istasyon aramak, su dolu kaplara üflemek, iskambil kagitlariyla fal açmak gibi görevler yüklemek, piyanonun içine karton, lastik, tahta parçalari gibi maddeler yerlestirerek hazirlanmis piyanoyu icad etmek gibi onlarca fikri nedeniyle müzigi " ancak bir delinin yapabilecegi seyler " elestirisine maruz kalmis uzun zaman. Cage' in belki en büyük deliligi; mantarlar hakkinda 300 kitap toplayip, evinde ömür boyu mantar yetistirmesi, New School For Social Reserch' te bu konuda dersler vermesi ve 1962' de Mantarbilim Dernegi' ni kurmasi olabilir.
John Cage, düsünceleriyle, her alandan birçok sanatçi üzerinde etkili oldu ve yenilikçi müzigiyle de bugünün ve gelecegin tasarimlarini etkileyecegi kesin bir gerçek. " Siradanliklar bir tek vurusla ayarlanmistir, biz müzigin insan tarafindan yapilmasini gerekli hale getiriyoruz evet ama sadece bir tek insan tarafindan degil." diyerek ve bütün bu fkirler isiginda, müzik üzerine gerçeklestirdigi eylemleriyle; bir besteciden filozofa dönüsmüstür.
Neyzen Tevfik dünyaya gelisindeki sebebi bile "- Ben bu iki aziz insanin sulbünden dünyaya indigim vakit, birisi çikipta kulagima beni bekleyen akibetleri fisildamis olsa idi,belki derhal dönmeye yeltenir, ancak iki tesir altinda vazgeçebilirdim. Birincisi abamin ve babamin güzel çehrelerindeki riyasiz insanlik ifadeleri, ikincisi Ege denizinin tüm ömrümce ruhumu kucaklayan yemyesil enginligidir..." cümleleriyle açiklamis sanat ve düsün adamidir.
Neyzen' in çocukken bir mevlevihanede duydugu ney sesi hayati boyunca yol göstericisi olur. Neyzen sara hastasidir, bu hastalik nedeniyle okula gidemez ve Izmir' de bir mevlevihaneye gitmeye karar verir. Üfledigi Hicaz pesrevinin begenilmesiyle dergaha kabul edilir. Dervis Cemal Bey' in hocaliginda ciddi bir müzik egitimi almaya baslar. Burada mevlevihanedeki diger sanatçilarla sohbetler eder, dersler alir. Arapça, farsça ve fransizca dersleri alir ve bu sirada ilk siiri bir dergide yayimlanir. Ama medreseden sarik ve cübbeyi reddetmesi, Galata mevlevihanesinde de içki içtigi ve abdestsiz namaz kildigi gerekçesiyle azarlanan Neyzen Çukurçesme' de "Babil Kulesi" diye adlandirdigi Ali Bey Han' in da ikamete baslar ve o günden itibaren bohem bir yasam felsefesi gelistirir. Sonra Haci Bektas Veli' nin düsünceleri etrafinda kurulan bir dervis tarikati olan ve Samanlik gibi Islam öncesi ögretilerle Islami ögretileri birlestirme becerisi gösteren Bektasilige egilir. Buarada monarsi karsiti bir tavir ile siyasal kimligini de öne çikarir ve dönemin birkaç devrimci genç sanatçisiyla birlikte iktidari sert bir dille elestirmeye baslar. Bu yergileri nedeniyle kisa bir süre tutuklanir.Cezasi bitip disari çiktiginda Istanbul' da kalmak için bir sebep bulamaz. O, düsünce yapisina uygun hür, basibos, sinirsiz bir ufka gerek duydugunu ama bu özgürlügün Beyoglu' nun dar, kirli ve karanlik sokaklarinda karsisina çikamayacagini söyleyerek Misir' a gider.
Kendi deyimiyle aradigi isigi Afrika' nin uçsuz bucaksiz çöllerinde aramak amaciyla 1903' de yaptigi Misir yolculugu, Neyzen' in bohem yasam felsefesine, özgürlükçü tavrina önemli bir kanittir. Misir' da Türkiye' den Kahire' ye kaçmis birçok özgürlüksever Türkle biraraya gelen Neyzen orada da düsünceleri nedeniyle yargilanip bir kez hapse girer. Iskenderiye' de terkedilmis bir kalenin çatisinda kuru bir hasir üstünde günler ve geceler geçirmeye baslar. Ve o zamani su cümlelerle anlatir; "- O engin manzarali kulede, içimde toplanmis ne kadar istirap varsa Ney' imin ucundan Akdeniz' e döktügüm daha ilk gece elbiselerimle cenaze hasirinin üstüne uzandigim andan itibaren gerçekten kalibi dinlendirmis gibi bütün maddi ve manevi yorgunluklardan silkinmistim. Hayalimde basucumda dikilen sorgu meleikesine su katilmamis bir sofu kisi boyun egisiyle hesap verdim..." Neyzen edindigi birkaç arkadasi ile Misir' dan Hindistan' a gitmeye karar verir; "- Çalip okuyacak olduktan sonra insan nerede kendine ayrilmis rizki bulamaz? Basimiza birer külah, sirtlarimiza birer aba tedarikinde iken Misir polisi bizi tevkif etti...Hindistan bizim gibi adamlari belki görmüstür, fakat biz bizim gibileri görmemisizdir..." der ve bu maceraninda dünyanin bir ucunda özgürlügünü arayan Neyzen için tutuklulukla sonuçlandigini anlatir.
Neyzen 7 yil sonra Istanbul' a döner ve eski dostlarinin "Yasasin Hürriyet!" sloganlari esliginde karsilanir. Neyzen' e Istanbul halki Neyzen baba sifatiyla hitap etmeye baslamistir. Radyoda eserleri çalinir, konserler verir, plaklari basilir ve bir filmde basrol oynar. Ama Neyzen' i tüm bu taninmislik iyice rahatsizlik eder. Mennus isimli köpegi ve Ney' i ile yalniz kalmak ruhunu doyuran en önemli eylemlerdir onun için.
Neyzen Mevlana ve Tasavvuf ögretilerine ininan bir sanat adamidir ve Mevlana için yazdigi birçok siiri de vardir. Bunlardan birinde; " Zemini yerden epeyce yukarida bir tas oda
Içinde musluk, ocak var, tavan, taban tahta
Girince pencerenin karsisindaki köseyi
Tutan bir pir idi, pesinde vardi meyle neyi
Bakislarinda mani akar, cosar köpürür
Bir an- i lemhada kalbi ebedlere götürür..." dörtlükleri ile Mevlana' nin mistik dünyasina olan hayranligindan bahseder.
Mevlana tanrinin niteliklerinden biri olarak gördügü askindans ve müzikle insanligin olgunlasmasina yardim ettigi kanisindadir. Ask insani gerçege ulastirir ve müzik ona göre insanlar arasindaki birligi saglayici en önemli unsurlardan biridir. "- Neyin sesi atesir, hava degil; kimde bu ates yoksa yok olsun! Ney dostan ayrilan kisinin arkadasi haldasidir.Onun perdeleri perdelerimizi yirtti.Ney gibi hem bir zehir hem de panzehir olani kim gördü! Ney, kanla dolu yoldan bahsetmede, Mecnun askinin hikayelerini söylemededir." cümleleleri en önemli eseri "Mesnevi"' de yer alir.
Mevlana Vahdet- i Vücud anlayisina baglidir ki bu anlayis Tasavvuf düsüncesinin temelidir. Vahdet-i vücud bütün varliklarin tek bir varligin, yani tanrinin birer görünümü oldugunu savlar ve bu kavram nedeniyle yani ilahi olanla insani olani karistirip bu sekilde bir tür tüm tanriciliga yol açmakla suçlanarak bir çok islam tanri bilimcisi tarafindan elestirilirler. Tasavvuf inanci ile yasayan sufilerin uyguladigi zihni bosaltma, imaj öldürme, nefsaniyete ait zararli unsurlari ortadan kaldirma gibi tekniklerin hepsi zende de mevcuttur. Neyzen'in hayati boyunca maddi mutluluga deger vermemeye, baskiya siki düzene karsi gelip zihnini ve ruhunu temizlemeye önem verdigini görüyoruz. "Ne türlü yasam sekli varsa hepsinin üstüne çadir kurup oturdum" derken yasaminin büyük bir döneminin de her zenge girmek ugrana ne gibi yollari deneyerek geçtigine su itiraflari ile tanik olmamizi ister; "- bütün gazeteler yazdiya 2400kg kadar raki içtim, aylarca yemek yemedim, 3 ton esrar içtim, bir o kadar afyon yuttum. Bu üç kuvvet sayesinde her boyaya bulandim. Sürttüm, sefil oldum, parasizdim, cami arkasindaki merdivenler üstünde köpeklerle yattim. Tas, soguk bana hiç birsey yapamadi, sapasaglam gezdim, bazen timarhaneyi boyladim. Dostlarim yankesiciler, esrarkeslerdi. Arnavut Isa'nin kahvesinde gece isçileri(hirsizlar), dizdizcilar(dolandiricilar), mantarcilar arasinda oldugum zamanlar hayatimin mutlu zamanlariydi. Padisah gibi yasadim. Onlar bana bakiyorlardi, ben onlara ne yapiyordum; bir kaç taksim... Bir dostum beni evine götürdü birgün, elbise verdi, oda verdi, ceplerimi para ile doldurdu. Fakat duramadim, rahat beni rahatsiz etmisti. Solugu meyhanede aldim. Sirtimdaki elbiseler gitmisti, bir yagli makinist tulumu vardi üzerimde, paralara gelince suna buna dagitmistim..."
27 Ocak 1953 günü Neyzen " Müzmin bronsit"'ten ölmeden önce bir kaç ögrencisine " Biz ölürüz mezarimizi yapmak için üzerimize tugla ve toprak koyarlar, baskalari ölür onlarin mezarlarina tugla yapmak için bizim mezarlarimizdan toprak alirlar." demistir.
Neyzen yaptigi tercihlerin savunuculuguyla, egemen toplumsal kurallara ve iktidara meydan okuyusuyla, dini gereklilikleri reddi, her kisinin yeryüzünü kendi ülkesi olarak benimsemesi görüsüyle ve - belki de yasaminin ve felsefesinin gerçek özeti sayilabilecek - boynuna astigi "hiç" yazisi ile bir müzik adamindan filozofa dönüsmüstür.
Neyzen Tevfik ve John Cage ilkerini, belirlenimlerini, eylemlerinin nedenlerini çözdügümüzde eserlerini kavrayip anlamlandirmamizin daha kolay olacagi, yalnizca duyan kulaklarimizi degil düsünen beyinlerimizi de harekete geçiren müzik insanlarindan ikisi.
Hiyerarsiyi ortadan kaldirmaya çabalayan, kültürel kesinliklere sirt çevirme cesaretini tasiyan, yenilikçi, mücadeleci ve çok yönlü katkilar pesinde, önyargilar ve basmakalip düsüncelerin karsisinda, meydana getirdigi yapitlarin yasam karsisindaki tavriyla bagdastigi müzik yaraticilarinin sayilari ülkemizde ve dünyada giderek azalmakta. Cage ve Neyzen cümleleri umutsuzlugumuzu büyüten hadiselerin vahametini fark etmemizi saglayan derin ve güzel anlamlarla dolu.
ceylan ertem_
2003
kaynak:
Art And Technology/ John Cage
Modernizmin serüveni,Y.K.Y. , Fütürist Müzikçilerin Manifestosu/ Ballilla Pratella, sayfa: 83
Modernizmin serüveni,Y.K.Y. , Dada Hiçbir Anlama Gelmez/ Tristan Tzara, sayfa: 317
Incil' in Zen Gözüyle Irdelenisi/ D.T. Suzuki, Derleyen: Robert Sohl
Çalinti Dergisi, sayi: 2, Musikisinas Dinozor John Cage/ Ipek Aral
Halinarnasli Bohem / Neyzen Tevfik
Felsefe Sözlügü/ Sarp Erk Ulas

"Concubine. Cunt. Bitch. Whore. Stunt. Witch. Dyke"


"SARAPTAN BIR PARCA DOKELIM YERE,

URSULA' YI ANALIM HER GUN VE HER GECE!"

Ursula Rucker'in müzigi ile ilk kez karsilasan kulaklarim, bu afro-amerikan kadinin yazdigi ve kaydettigi herseye biran önce ulasma arzusu ile doldu.Ki gerçeklestirdigim bu eylem bana bekledigimden fazlasini sundu.Siirsel bir baSlangiç oldu,çünkü konumuz Ursula Rucker ve O müzisyenligi disinda sairligi ile de ruhumuza tahtini çoktan kurdu...(Ilham perisi bir süre biraksin isini,zira yazi romantik tanimlarima çoktan doydu!)

Biyografisine göz attigimizda; dogma büyüme Philedelphia'li olan Rucker'in ,daha küçük bir kizken görüslerini yazmaya basladigini, Temple Universitesi'nde gazetecilik egitimi aldigini, bir süre gazetecilige devam ettigini,1994'te Philedelphia' daki Zanzibar' da bir açik sahne kapsaminda ilk kez seyircilerle bulustugunu ögreniyoruz.

Kadinlara dair sosyal bilinci, zenci kültürünü,sokak dövüsü ruhunu ve aski anlattigi ilk albümü "Supa Sista" 2001'de yayinlanir ve albüm belki müzige oldugu kadar siire de önemli bir hediye niteliginde degerlendirilir.

Ikinci albüm "Silver Or Lead"(2003)'den sonra Rucker'in adi artik, -kendine has- sakin/agresifligi ile dile getirdigi sosyo-politik siirleri sayesinde, Philedelphia'nin siir dirilisinin mimarlarindan biri olarak anilmaya baslar.

Iki albümünde oldugu gibi Silver Or Lead'de de, The Silent Poets, King Britt, Josh Wink, The Roots gibi oldukça iyi müzisyenlerle isbirligi yapan Rucker; Philly soul, hip hop ve new jazzi (ve hatta trip-hop unsurlarini) basariyla katmanlayarak, kelime oyunlarinin müzigini olusturur. Annelik, aktivistlik ve sanatçiligi dengeli bir sekilde yürüten Rucker'in; "ögüt vermez" ama "bunlar benim dogrularimdir,isteyen pay çikarir" tavri genç dinleyicilerin kendisine duydugu saygiyi daha da arttirmistir.

Web sitesi www.ursula-rucker.com'da, "Gil Scott-Heron, Mos Def, Macy Gray ve hatta yüce Nina Simone gibi Tokyo'dan Capetown'a binlerce kisiyi hayretler içinde birakmis olan kadin" diye sifatlandirilmis olan Rucker' da, Kara Sanatlar Hareketinin öncülerinden sair ve ikon Sonia Sanchez'den, Frida Kahlo'ya birçok sanatçinin etkileri görülür, ki son albümü Ma'at Mama'da yer alan "Libations" daha birçok isme bir yad etme,saygi niteligi tasir.

Ma'at Mama, 2006 mart ayi itibariyle piyasada.Güçlü ve hassas ve sakin ve yarali ve hiddet dolu ve...

Ursula Rucker'in tanidik seslerinden 15'i ile daha karsi karsiyayiz.(Dinledikten sonra, karsida duramiyor, hemen yandasi oluveriyoruz.)Eski dostlarindan bazilarinin isimlerini gördügümüz ancak agirlikli olarak Anthony Tidd ismine rastladigimiz albümde, afrikali perküsyoncularin ritmleri önemli bir yer tutuyor.

Henuz, sair-rap vokal olarak hiç basarisiz adim atmamis bir müzisyen olarak taninan Rucker, "Ma'at Mama" 'da, bilgeligi daha da artmis,devrimci,keskin,derdi olan sözleriyle ve sesleriyle bagliligimiza bir dügüm daha atiyor...

Şenol Küçükyıldırım, Volkan Öktem, Burak Gürpınar, Ferit Odman, Ekin Cengizkan ve Mert Önal röportajları



Türkiye' deki 6 farklı tür ve tarzdaki davulcuyla 2006 yılında gerçekleştirdiğim sohbetler.
Üzerinden 3 yıl geçmiş ama yinede hala ilginç birkaç cümle barındırıyor.
Paylaşmak istedim, özellikle yeni adım atacak davulcu adayları ve müzisyenler için.

cey'lan.


:::::::::::::::::::

ŞENOL KÜÇÜKYILDIRIM


-Ailenizdeki herkesin müzisyen olduğu doğru mudur? Onlar hangi enstrumanları çalardı?

Anne dışında evet doğru.Baba davulcu kardeşler Piano, Flüt, Keman, Fagot

-Önemli bir caz davulcusu olmanız hepimizi yakından ilgilendiriyor.Ancak ülkemizde, caz'ın free ve avant garde tınıları içinde cesaretle gezinen yegane müzisyenlerinden biri olmanız,size olan saygı ve sevgimizi daha da arttırıyor.Sanıyorum ki Don Cherry,John Cage, Cecil Taylor,Ornette Coleman,Billy Higgins... gibi isimlerle olan münasebetleriniz, müziğe bakış açınızı fazlasıyla etkiledi?

Doğrudur.Cazın başka nerelere gideceğini göstermiş kişiler bu isimler.Futboldan bahsederken müzik anlatan adamlar bu adamlar...gerçekten önemliler benim için.Tabiiki bunlara birçok başka isimlerde ekleyebiliriz...

-Yurtdışında (Berklee College of Music) eğitim almış bir müzisyen olarak ve aynı zamanda ülkemizde Yıldız Teknik Üniv.Müzik Toplulukları bölümünde ders veren (davul,caz bilgisi,armoni...) bir öğretmen olarak, özellikle son yıllarda her genç caz müzisyenin yurtdışına gidip müzik eğitimi alma yada çalma hayalleri hakkında söylemek istediğiniz birşeyler var mı? Ne kadar yararlıdır ve kişiye göre, algıya göre değişen birşey değil midir bu? Amerika'ya gitmek kadar Kasımpaşa'ya inmek de yarar sağlar mı?

Öğrencilerle de sürekli konuştuğumuz gibi, New York Yararlıdır. Boston yararlıdır. Bunlar tozunu yutmaktır gerçekliğin. Jam sessionlar vs. önemli..gerçekten önemli.Tabii ülkemizde bu işi öğretenler yok anlamına gelmez bu dediğim.var. Konusuna hakim bir kaç kişiler artık ülkemizde çeşitli okullarda bu işi öğretiyorlar.E, çocuklarda aptal değil...Ama yinede şöyle düşünelim; İngilizce biliyoruz ve kendi aramızda konuşuyoruz diyelim bu ülkede. Şimdi aynı örneği o ülkede uygulayalım bir New Yorkluyla...A-aa!...
Var, var. Bilmediğim deyimler var!...En azından ben böyle hissetmiştim.
Kasımpaşa örneğine gelince, o zaten içimizde :)

Okuldaki öğrencilerinizden Mehmet Demirdelen iyi bir rock davulcusu.Biliyorum ki kendisi her finalde Tool, Meshuggah gibi grupların bestelerini yorumluyor? Ancak siz okulda caz davulu hakkında ders veriyorsunuz. Sanırım talebelerinizi, talepleri doğrultusunda, özgür bırakıyorsunuz?

Ne isterlerse nasıl isterlerse öyle olacaklar.Evet okulda caz öğretiyorum. Doğru. Ama hayat cazla başlamadı.(bende hayata cazla başlamadım) Cazla yaşamak zorunluluğu gütmüyor...Hayat bundan çok daha geniş bir açıya yer veriyor: MÜZİK. Bunu iyi düşünmek lazım. Olayları hiyerarşik boyutlarından soymak lazım diyorum ben. Bir başka noktada şu ki, kimseye kulağından tutup bak olay bu buraya yönel diyemezsin.Herkezin saati başkadır.

-Aydın Esen'le Babylon'da verdiğiniz son konsere 2 saat öncesinden geldiğim halde dışarıda "belki bizi sonradan içeri alırlar" diye bekleyen büyük kalabalığın içinde bende vardım.:) Neden daha çok konser vermiyorsunuz da bizleri müziğinizden mahrum bırakıyorsunuz?(bu bir sorudan çok sitem tabii)

Biz kimseyi müzikten mahrum etmek için yaşamıyoruz, Yaşatmak "ASLA" istemiyoruz. Ama müziği olması gerektiği yerden devam etmesi için gereken zeka ve sponsoRluklar istiyoruz.Bu işler kolay olmuyor biliyorsunuz.

-Farklı röportajlarınızda çok ilginç sıfatlar kullandığınıza şahit oldum.Örneğin; Elvin Jones'dan "göçebe", John Bohnam'dan "çiğ bir hamburger" diye bahsediyorsunuz. Müzik dili dışında renkli türkçemizi kullanışınız da takdire şayan. Acaba edebiyatla, kitaplarla aranız nasıl? Beslendiğiniz yazarlar?

Beslendiğim: Truman capote, TS Eliot, Ece Ayhan, Baudelaire, Edip Cansever, Oğuz Atay...Bitmeyen isimler bunlar...bir ara konuşuruz diyelim..

-Yurtdışında ve Türkiye' de sevdiğiniz davulcular?

(Dışında )(aslında içi): Motian, Christensen, Jones, Dejonnette ve bir dolu...
(İçi dışı bir:) gençlerden bahsedelim: Emirel, Cengizkan, Göymen, Yavaş, Eroğlu, "Kel", Odman, vs... var yani

-Birkaç isim var,fikirlerini yazar mısın, birkaç cümleyle?

_Wynton Marsalis
Conservative.Tutucu. Eski okulun son yön vereni, caz diktatörü. Çaldım beraber. Feci. WGBH Blues Teacher...(Bir ara keith jarrett'la N.Y.times da galiba, feci savaşları vardı bu ikisinin...okumalıydınız derim..hala devam ediyormu bilmiyorum.)
_Zakir Hussain
Show man...Ben Alla Rakka diyorum...Babası olur kendisi..
_John Zorn
Zorn Free caz'ın oğludur.
Spy Verses spy diyede bir albümü vardır.(Kime gönderme bilemem.. bi bakalım...) Bilene, bilmeyene...

:::::::::::::::::::::::::::::::::::

VOLKAN ÖKTEM

-Sizi bir gün Kemancı' da bir rock grubuyla, birkaç gün sonra Nardis' de bir caz grubuyla, yine birkaç gün sonra Babylon' da bir grupla füzyon arayışıyla müzik yaparken görmek mümkün... Gerçekten rock,caz ve yöresel müziklerle aranız nasıl, sürekli bir araştırma içinde misiniz? Müziğin her türünü bu kadar hakim olarak icra etmeyi her davulcu başaramıyor çünkü?

Ben 11 yasımda Rock,pop,halk muzigi ve sanat muzigi calarak bu ise basladım bu da beni ileriki donemlerde bu tarz muziklere karsı ilgili olmaya surukledi.Bu sayede degisik turde muzik yapan grup yada muzisyenlerle muzik yapma fırsatı buldum hicbir tarz ve tur ayırımı yapmadan muzik dinleyip her tarzın yorumlanıs bicimlerini duymaya calıstım..Bazı muzisyenler karsısındaki insanla sohbet ederken bile fondaki muzigi dinlerler,ben bunu beynin icindeki kucuk bir kayıt cihazına benzetirim siz baska birseyle ugrasırken o hep kayıttadır! Bana bu cok olur,sahsen bununda cok faydasını gordum boyle bir durum karsısında bilinc altınız surekli fikirler duyarak dolmaya baslar zaman icinde de bunlar muziginize yansır.. Muzik benim icin bir butundur,degisik tarzlar sadece lezzet farkıdır.

-Sayısız stüdyo kaydında çaldınız...Stüdyo müzisyenliğinin size kattıkları nelerdir?

Muzikte kayıt yaparak calısmak cok onemlidir,muzisyen ancak o zaman kendisini dısardan biri gibi dinleyebilir ve herturlu kendini elestirip daha degisik yollara suruklenebilir..Siz ne kadar cok kayıt yaparsanız o kadar tecrubeniz artar.Ben bireysel kayıtlarımı yaparken biyandan da studyo kayıtlarına giderek kendimi duyarak ilerleme imkanı buldum..Studyo kayıdı demek;cok sayıda degisik sarkıcı,produktor,aranjor ile calısma imkanı,bu da yuzlerce farklı dusunce ve fikir ortamı demek.Eger studyo muzisyeniyseniz cok degisik tarzda muziklere ve fikirlere acık olmalısınız cunku karsınızda sizden planlanmıs bir yapıta en guzel ve dogru olacak dusuncelerinizi yorumlamanızı bekleyen insanlar var. Siz surekli studyo kayıdına girerek bu yonunuzude ilerletmis oluyorsunuz.. Studyo kayıdının en basta bunlardan dolayı faydasını gordum..

-Gülben Ergen yada Burak Kut...albümlerinde çalmak size herhangi bir katkı sağlıyor mu, sadece maddi katkısı için mi orda oluyorsunuz

Tabiiki daha cok maddi acıdan bu tarz muzikleri yapıyoruz.Populer muzikleri her nekadar maddi agırlıkta yapsak bile keyif alıp birseyler ogrenilcek yerler ve olaylar her zaman mevcut..Hayatın her anında oldugu gibi. Caz muzigi her zaman dunyada icra edilmesi ve genis kitlelere hitab etmesi her acıdan zor olan bir muzik turudur sadece ulkemizde degil..Bunu boyle kabul edip yolumuzda ilerlememize devam etmemiz gerekmekte..Her gecen gun degisen dunya duzeni ve muzikte bir cok yeni fikir ve bunlardan dogan yeni tarzlar olusmakta,ben caz muziginin suandaki kitlesinin azalmamasını temenni ediyorum cunku yeni gelen nesilde caz muzigine olan ilgili genc sayısını eskiye nazaran cok daha az oldugunu dusunuyorum..

-Davul dışında bir enstrumana ilginiz var mı, çalmayı, eğitimini almayı düşündüğünüz?

Davul dısında en cok bas gitarı severim...İstanbul’a ilk geldigimde bas gitar calan bir ev arkadasım vardı hatta birara arkadasımdan yardım alarak calısmaya basladım fakat biran durup “davulda calısılacak o kadar coksey varken niye ben suan bunu yapıyorum” diye dusunup sonra tekrar davuluma oturdum..Bunun dısında pianoyu cok severim.Davula olan yogun ilgim baska bir enstrumana zaman ayırmamı simdiye kadar mumkun kılmadı, bundan sonrada tersinin olacagını sanmıyorum!

-Yurtdışında ve Türkiye' de sevdiğiniz davulcular?

Jorge Rossy,Ben Perovsky,Jack DeJohnette,Neil Peart,Peter Erskine,Julio Baretto,John Bonham(Colaiuta,Gadd,Weckl)Cem Aksel,Turgut Alp Bekoglu,Senol Kucukyıldırım,Cengiz Baysal,Burak Gurpınar,

-Türkiye' deki birçok müzik dinleyicisi ve müzisyen sizi "yurdun en iyi davulcusu" olarak görüyor. Ancak bir kitle de var ki "çok teknik, ruhtan yoksun" yorumu yapıyor...Ben şahsen çoğu zaman ruhunuzu da ortaya koyduğunuzu düşünüyorum ancak bu yer aldığınız her proje için geçerli değil sanırım. O kadar mekanik çaldığınızı düşünüyor musunuz bazen?

Hic bir muzik turu İnsan hissi icine katılmadan yapılmaz,dolayısıyla İnsanların hislerini ortaya koyarak yaptıkları birseyden “ruhtan yoksun”gibi bir yaklasımda bulunulması dusunulemez!.Ancak,kisiye ozel tercihler soz konusu oldugunda hoslanılmaması daha dogru bir degerlendirmedir.Her sanat dalının vede sanatla ugrasan insanların hitab ettigi bir kesim vardır bu da herkesin renkleri,hisleri,melodileri ve olayları kendine gore algıladıgı anlamına gelir..Bana gore cok duygusal olan bir sarkı size hicbirsey ifade etmeyebilir… Bir muzisyenin caldıgı bazı seyler cok teknik bazıları cok duygusal bazıları ise mekanik duyulabilir bu tamamen muzisyenin o anki yaklasım acısı,dinleyicinin algılayıs ve degerlendiris bicimiyle alakalıdır...Ben muzikal izlenimlerimi bu sekildeki kavramları pek kullanmadan yaptıgım icin kendimin mekanik caldıgını dusundugum olmadı..Teknik dedigimiz sey muzisyenin enstrumanına hamiyetinin gostergesidir bunu elde etmek icin illa hergun 4 saat davul calısmak zorunda degilsiniz,hergun sadece 2 saat enstrumanınızı calarak da belli duzeyde teknige sahip olursunuz yani teknik dedigimiz sey birinde olup digerinde olmayan birsey degildir buyuzden her enstrumani calan muzisyenin kendine gore degisen teknigi vardır.Bu herkese hitab sekline gore tercihen hosa gider yada gitmez.. bu tarz yaklasımlarla tek bir yargıya varıp bir seye ad koymanın yanlıs oldugunu dusunuyorum.

-Ajandanıza göz attığımda programızın ne kadar yoğun olduğunu gördüm...Çalmak dışında neler yapıyorsunuz?

Muzikle evli bir insan olarak baska seyler yapıcak vakit buldugumu soylemek pekde kolay degil! fırsatım oldukca sinemaya gitmeye calısırım, maket yaparım(plastic model),flight simulator hastasıyım evimdeki bilgisayarımda mutlaka gun asırı sanal ucus yaparım,ayrıca haftada bir kez cok sevdigim arkadaslarımla bir araya gelip yemek yiyip,sohbet etmeye ozen gosteririm..

-Birkaç isim var,fikirlerinizi yazar mısınız bikaç cümleyle?

_Art Blakey:

Efsane,Suan caz muziginde calınan davul tavırlarının bir cogunun öncusu...
_Neil Peart:
Benim 1980’lerdeki idolum..Prograsive Rock turundeki davul anlayısına cok sey katmıs,bircok yeni fikir getirmis,Rush adlı gruplarındaki yazdıgı sozlerle ustun yazar kisiliginide ön plana cıkarmıs davulcu,muzisyen ve yazar…
_Bugge Wesseltoft :
Kuzeyli caz piyanisti,birkac calısmasını dinleme fırsatı buldum,yaptıgı kendine ozgu arajmanlar ve bestelerle gunumuzde yapılan farklı calısmalara degisik bir anlayıs getirdigini dusundugum muzisyen...
_Cem Aksel:
Cok iyi bir davulcu ve muzisyen olmasının yanında muzikteki en ince ayrıntıları duyan tanıdıgım 2-3 insandan biridir..

:::::::::::::::::::::::::::::::::::
BURAK GÜRPINAR

-Bana müzikle ilgili derdinin nasıl başladığını anlatır mısın?

Müzikle ilgili ilk tohumlar daha çok küçükken (daha bir bebekken) hoparlörün önünde müzik eşliğinde uyumamla atılmış sanırım. Müzik kesildiğinde uyanırmışım. Hala koruyorum bunu bir miktar da olsa. O dibinde uyuduğum hoparlörler şu anda da baş ucumda.:)
Şaka bir yana olayların biraz anlamlı hale gelmesi ortasonda okul grubunu görmemle başladı. Ertesi yıl sahneye çıkmaya başlamıştım. Hem kendi grubum vardı hem de okul grubunda çalıyordum. Lise bitince bar hayatı başladı haftada beş gece çaldığım dönemler oldu. Pek çok grupta yer aldım hatta bazıları aynı anda. Ardında da Kurban başladı.

-Lise yıllarında, davulun henüz yokken, birkaç tahta parçası, bant ve lamba karpuzu ile kendine üç parçadan oluşan bir davul icad etmişsin. İcatçılığın hala sürüyor mu? Örneğin şimdi de davulda zil yerine bir lamba, trampet yerine bir iskemle değişikliği ile farklı sesler elde etmek geliyor mu içinden?

Aslında aklımdan geçmedi değil ama pek hayata geçiremedim. Belki ilerde olur.
Hatırladığım birşey var anlatmak istediğim. Elimde iki adet kırık pedal vardı. İkisi de oldukça kötülerdi. Önce ikisini de parçaladım tamamen sonra evin ordaki kaynak ustasına gittim tek tek yeni baştan bir pedal yaptık beraber. Frankenstein modeli birşey olmuştu ama iş görüyordu.

-Rock müziğe olan sevgini biliyor herkes sanırım ama ben merak ediyorum başka hangi türler arasında gezinirsin? Hiç caz , funk ya da folk müziği icrasında dinleyebilecek miyiz seni birgün?

Aslında ille de adlandırmaktan hep kaçındım dinlediğim müziği. Genel ağırlık hep rock oldu evet ama çok daha zengin tutmaya çalışıyorum kafamı. Sürekli yeni birşeyler ararım dinlemek için. Hatta gereğinden fazla vazife edindiğimi düşünüyorum bazen bunu. İleride tam olarak ne olur bilemiyorum ama farklı müzikler denemek istediğime eminim. Biraz daha deneysel duyulan şeylere çok ilgim var. Belki daha çok o yönde olur.

-“Tekniğin” değil, “güzel düşünmenin”, “hissiyatın” ön planda olması gerektiğinin savunucusu müzisyenlerden birisin(bildiğim kadarıyla). Kendine bu anlamda en yakın bulduğun davulcular kimler –türkiye de-?

Tam olarak dediğin gibi düşünüyorum . Tabi ki de kendini ifade edecek kadar tekniğe ihtiyaç var ama kalıplara girmek zorunda değil kimse. Hatta girmemek bence çok daha iyi. Çünkü bir enstrüman çalmak, konuşmak gibidir bence. Kendini ifade etmenin bir yolu. Seni dinleyenlere mümkünse daha önce hissetmedikleri, taze , güzel ve yoğun titreşimleri hissettirmektir amaç. İyileşmek, iyileştirmek. Hayatımızdaki herşeyin son hızla değiştiği böyle bir dönemde özellikle bunu herkes aynı şekilde anlatsaydı hiç hoş olmazdı sanırım üretkenlik adına. Renkere ihtiyaç var her zamankinden çok.
Kendime bu konuda yakın hissettiğim davulcuların sayısı son zamanlarda artmaya başladı Türkiye’de. İsim vererek ayrım yapmak istemiyorum ama yeni gelen gruplardan çoğu olmasa da bazılarının davulcularını oldukça beğeniyorum. Bu, son zamanlarda grup müziği bir miktar daha öne çıkmaya başladığı için sanırım.

-Birçok kez albüm kaydında, sayısız konserde, Türkiye’ nin en bilinen, ilgi gören, bahsedilen (sıfatlar arasında boğuldum hay allah) rock grupları “Kurban” ve “Athena” ile çaldın. Sayısız röportaj ve tv programları, Türkiye’nin en iyi rock davulcusu ünvanları, hayranlar vs... dışardan bakıldığında aslında çok iyi işler başarmış bir kariyer gibi duyulmaktayken, sen verdiklerinin, paylaştıklarının karşılığını aldığını düşünüyor musun?

Ben şöyle düşünmekteyim açıkçası kısaca;
Hala “kurban” gibi bir grup, yurdumuzun uyduruk festivallerinden birinde akşam olmadan sahne almakta, yurtdışından gelen kıçıkırık punk çocuklar “athena” dan sonra performans gerçekleştiriyor diye dinleyici kitlemizin yüzü gülmekte, belki milyarlarını alıp evinin ya da bir müzik dükkanının yolunu tutman gerekirken sen, üç kuruşa bunca işin altından kalkmaktasın. Katılıyor musun?
Söylediklerinde çok fazla doğruluk payı var ancak bence bir kişi her zaman yaptığı seçimlerin sonuçlarını yaşar. Yani bu söylediklerini yaşamayan kişiler de var etrafımızda. Bu biraz seçimlerle ilgili. Yaşadığımız ortamda bu bazı özelliklerinden vazgeçmek oluyor. Kalabalığa karışmak. Eğer istediğim bu işten servet kazanmak olsaydı ona göre davranırdım, beraber çalacağım kişileri ona göre seçerdim.
Kendimi çok zaman önce koyduğum yerde olduğumu düşünüyorum bu sebepten. Belki maddi bir servet sahibi değilim ama herkesle paylaşabileceğim çok daha anlamlı bir zengiliğin içindeyim.
İstanbul gibi bir yerde kendi prova ve kayıt stüdyona sahip olmak aslında bir anlamda varlıklı olmak demek. Bu dengesizlik biraz sinir bozucu.

-Müziğin internette paylaşımı hakkında olumlu fikirlere sahip nadir müzisyenlerdensin?

Korsan olaylarına çok sinir olsamda bence paylaşılmalı. Zaten sadece müzikte değil hayatın tüm başlıklarında çok radikal değişimlerin olacağı bir dönemdeyiz şu anda. Örnek olarak hemen Radiohead’in son albümünde web sitesinden yapmış olduğu hareketi göstermek istiyorum. İsteyenler şarkıları kendilerince uygun gördükleri miktarı ödeyerek ya da ödemeden indirebiliyorlar. Sevdiğin beğendiğin bir albümü satın almak, onun bir sert kopyasına sahip olmak her zaman en güzelidir ancak elimizde internet gibi bir araç varken bunu kullanmamak da hata olur. Günümüzde her an yeni bir grup veya sanatçı çıkıyor. Bunu takip etmenin en güzel yolu tabi ki de internet. Televizyondan oldukça eksik bilgi alıyoruz. Kendi adıma konuşayım. Her zaman yeni müzikleri takip eden birisi oldum. Bu konuda internete çok şey borçluyum. Normalde asla karşıma çıkmayacak çok özel isimlere ulaşmamı sağladı yıllar boyunca. Sevdiğim albümleri de her zaman satın aldım.

- Müzik dışında nelerden nelerle ilham, nefes alırsın? Bu cevaba özel bir önem veriyorum çünkü ne zaman görsem tebessüm etmektesin, sırrı, özü merak ediyorum? .)

Bu aralar Kurban Deniz de askerde olduğu için müzik çalışmaları biraz daha sakin seyrederken, grafikerlik ve tasarım işlerine daha fazla zaman ayırabiliyorum. Aktif olarak tasarım yapmaya başladım diyebilirim. Okulunu okumuş olmama rağmen daha önce hep alttan alttan giden bir konuydu bu benim için.
Özellikle son zamanlarda vaktimin büyük bir kısmını araştırma yaparak geçiriyorum. Yeni teknolojiler, tarih, aslında bilmemiz gereken ancak bize ulaştırılmayan ancak kendi çabamızla ulaşabileceğimiz konular hakkında belgeseller ve seminerler izliyorum ve öğrendiklerimi etrafımdaki dostlarımla konuşuyorum, paylaşıyorum. Üstesinden gelebileceğim ve el becerimin yeteceği konularda bir şeyler üretiyorum, bazı deneyler yapıyorum. Hayat hakkında yoğun bir şekilde bilgilenmeye ve algılarımı güçlendirmeye çalıştığım bir dönem diyelim.
Müzik asla tamamen duramaz ama sahneden daha çok stüdyoda yapıyoruz bu dönemde.
Tebessüm ile ilgili... Etrafına somurtarak bakan bir insan olmak bence olabilecek en kötü şeydir. Benim de düştüğüm, kendimi çok kötü hissettiğim, hatta etrafımdakilere zor anlar yaşattığım olmuştur çok ama genel olarak o gülümsemeyi eksik tutmamak lazım bence.

-Arşivindeki en değerli parça? (kitap,cd,film herhangi birşey olabilir)
Dredg - El Cielo albümüm

-Şu isimlerle ilgili görüşlerini de bildirirsen çok sevinirim...

LARS ULRICH
Lars Ulrich özellikle çalmaya başladığım dönemde beni fazlasıyla etkileyen davulculardan birisi oldu. Tamamen tek bir kişiye kanalize olmayı çok sevmesem de müzikal olarak yaklaşımı çalışımı çok etkiledi genel olarak.
JOJO MAYER
Jojo Mayer her ne kadar geç tanışsam da çok beğendiğim bir davulcu. Bomba gibi girdi hayatıma. Her zaman baktığımdan çok farklı ancak keşfetmeyi çok istediğim ve her geçen gün biraz daha içine girdiğim bir alanda takılıyor kendisi.
MERT ONAL
Mert Önal bence Türkiye’de “groove” sözcüğünü en güzel ifade eden davulcuların başındadır. Onu dinlemekten çok büyük keyif alıyorum.

:::::::::::::::::::::::::::::::
FERİT ODMAN

-Özgeçmişinden biraz bahseder misin? (Aile,Bursa'daki okul orkestrası, Bilgi üniv... vesaire)

Bursa’da doğup büyüdüm, 11 yaşındayken davula duyduğum merakla senelerce okul orkestrasının davulcusu olarak Liseler arası Milliyet Müzik Yarışmalarına katıldım. 1, 2 ve 3.’lüklerimiz oldu. Ama esas gelişimim 99 yılında, AFS değişim programı ile bir seneliğine İsveç’e gittiğimde oldu. Okulun Big-Band seçmelerini kazanıp bir sene boyunca Big-Band’de çaldım, İsveç Askeri Bandosu ile İsveç’in birçok yerinde çalma fırsatım oldu, hocalarımın kurduğu bir caz triosu ile klüp gigleri çaldık. Döndüğümde, İstanbul Bilgi Üniversitesi – Müzik Performans bölümüne başvurdum ve tam burslu olarak kabul edildim. Çok sevdiğim Can Kozlu ve Cengiz Baysal gibi davulcularla birebir çalışma fırsatı bulurken aynı zamanda çeşitli formasyonlar ile Nardis Caz Klubünde çalmaya başladım. Profesyonel müzik hayatımda bu şekilde başlamış oldu. 2004 yazında NY’ta School For Improvisational Music (S.I.M.) adındaki 1 aylık improvizasyon ağırlıklı okula giderek Jim Black, Nasheet Waits, Tom Rainey, Billy Hart gibi önemli isimlerle birebir ders yapma imkanı buldum. 2005 yazında bölüm ikincisi olarak Bilgi Üniversitesinden mezun oldum ve NY’ta Jazz-Performance master’ımı yapmak üzere Fulbright bursu kazandım..

-Ülkemizde yetişmekte ve gelişmekte olan bir grup genç davulcudan birisin. Fakat birçok ismin arasından sıyrılıyorsun. Sence, seni bu kadar insan arasından sıyıran özelliklerin neler olabilir?

Sıyrılıyor muyum bilmiyorum ama küçük yaştan beri davula ve caza aşık olmam, bir çok yurtdışı deneyimi ile dünya vatandaşı olma isteğim, disiplinli çalışabilmem ve çaldığım müziği adabı ile ve en önemlisi müzikal olarak çalmaya çalışmamın etkisi olabilir.

-Caz gibi; ülkemizde hala icra alanı,maddi ve manevi tatmini çok kısıtlı bir müzik türü üzerine çalışıyorsun.Yaşadığın zorluklardan bahseder misin?

Müzisyen olmak bir seçim ve bu seçim yapıldıysa şikayet etmemek gerekir.. Ben 5 senedir sadece caz çalarak geçimimi sağlıyorum ve Istanbul’daki hayatımdan memnunum. Bu arada tam tersine, caz nerede yapılırsa yapılsın manevi tatmini çok fazla olan bir müzik. Bu işi yapmamı sağlayan tek şey, cazın ve davulun ruhumu diğer herşeyden daha çok beslemesidir..

-Birçok tecrübeli caz müzisyeni ile çalışmışsın. Peki senden bir quartet meydana getirmeni istesek, kimler olurdu bu grupta?(Hayali olduğundan sınırsız olabilirsin:))

O zaman quintet olsun ... 1950’lerin sonlarına gidelim.. Trompette: Miles Davis, Tenor Saksafon: John Coltrane, Piano: Bill Evans, Bas: Paul Chambers, Davul: Ferit Odman

(hahaha yazık onlara, nasıl bir eziyet olurdu kimbilir...)

-Çalmak dışında neler yapıyorsun? Seni besleyen diğer kanallar nelerdir?

Davulum ve cd’lerim beni besliyor, hatta fazlasıyla doyuruyor. Konserlere gitmek diğer davulcuları izleyip onlar ile tanışmakta önemli birşey. Ama tabiki müzik dışında, diğer sanat dallarındaki yenilikler, özellikle teknolojinin sanatla içiçe geçtiği örnekler ilgimi çekiyor. Yaşamdan hep zevk almaya çalışmak ve hep gülümsemek de benim için önemli.. Bunlar dışında vakit bulabildikçe yüzmeye gidiyorum ve 5 yaşından beri downhill kayakçıyım. Bu sene davul öğrencilerim de var, öğretmekte çok keyifli ve besleyici oluyor. Sosyal hayatımı da eklersek, dolu dolu bir hayatım var aslında.

-Sanıyorum ki, her genç caz müzisyeni gibi, seni de uzaklara göndermek üzereyiz? Neden bunu tercih ediyorsunuz? Ülkemizdeki toprakların ritmik ve müzikal zenginliği size yeterli gelmiyor mu?

Ben çocukluğumdan beri çok fazla yurtdışına gidip geliyorum, ve her döndüğümde kendimi tazelenmiş hissediyorum. Tüm dünya ile beraber hareket etmek gibi bir isteğim var. Istanbul dünyanın en güzel yerlerinden biri ve her yönden inanilmaz bir potansiyel var. Fakat görmeden ve başka yerlerin kokusunu almadan buranın bile değeri anlaşılmıyor. Ben önümüzdeki iki sene NY’taki havayı bol bol içime çekerek hem akademik hem müzikal olarak sınırlarımı zorlamaya çalışacağım. Ülkemizdeki otantik ritmik ve müzikal zenginlik tabiki çok geniş ama ben caz davulcusuyum ve beni ilgilendiren kaynak Amerika’da.

-Yurtdışında ve Türkiye' de sevdiğiniz davulcular?

En çok dinlediğim davulcular Art Blakey, Philly Joe Jones, Max Roach, Roy Haynes, Tony Williams, Elvin Jones ve Jack DeJohnette.. Yeni nesilden Eric Harland, Ari Hoenig, Matt Wilson, Bill Stewart. Fakat her davulcunun verdiği zevk ve öğrettiği şey farklı oluyor.. Hepsine açık olmak gerekir.

-Birkaç isim var, fikirlerini yazar mısın, birkaç cümleyle?

_Wes Montgomery
En beğendiğim caz gitaristi.. Teknik olarak pena yerine baş parmak kullanması, melodi ve sololarında oktav kullanması ile çığır açmış, yenilikçi bir gitarist. Benim Wes’i keşfetmem Lee Ritenour sayesinde oldu. 12-13 yaşlarında daha çok west coast cazcıları (maalesef) dinlerdim, Lee Ritenour’dan duyduğum bu oktav çalımı çok hoşuma gitmişti, meğerse işin esası Wes’miş.. Çok keyifli, swing eden ve müzikal bir adam bana göre..
_Can Kozlu
Can Kozlu, benim hayatımı en çok değiştiren insanlardan birisi, benim üzerimde inanılmaz bir emeği var, hatta beni ben yapan odur diyebilirim. Eğitmenliği sadece davul teknikleriyle kalmayıp, iyi bir müzisyen olmayı ve nasıl bir tavırla hayata yön vermek gerektiğini kapsıyor. Yani benim için kendisi hem davul hem hayat hocası. Davulcu olarak inanılmaz bir swing’i var ve davuldan gerçekten çok güzel sesler çıkartıyor. Aydın Esen ile beraber, Aydın Esen, So Many Lifetimes, Pictures gibi albümlerde çalmış olan Kozlu’yu kesinlikle dikkatlice dinlemek, eğer dinleyemediyseniz gidip tanışmak gerek. Bana göre bu birikim, zeka ve davulculuk gözardı edilecek gibi değil. Çok önemli bir insan.
_Keith Jarret
Keith Jarret hakkında artık denecek birşey var mı bilmiyorum ama dinlerken beni ağlatan adamlardan birisi. Trio müziği inanılmaz boyutlara taşıyan, onun dışında çok ilginç solo çalışmalarına da imza atmış, çok çok önemli bir müzisyen. Trio için Whisper Not, solo için Book Of Ways albümlerini dinlemenizi öneririm.
_Ediz "kel" Hafızoğlu
Ediz herşeyden önce çok sevdiğim bir insan ve iyi bir davulcu, Bilgi Üniversitesi’ne gelen ve okul süresince çalışarak level atlayan nadir davulculardan biri. Ricky Ford Orkestrasına girdiğinden beri çok geliştiğine şahit olduk. Kendisi, eşliğin ne demek olduğunu kavramış ve davula hakim bir müzisyen. Eminimki ben gittiğimde, çaldığım birçok grup benim yerime onu çağıracaktır. Bu arada saksafoncularda dikkat etsin, çünkü Ediz saksafonda çalmaya başladı ve hergün çalışıyor. =)

::::::::::::::::

EKİN CENGİZKAN


-Özgeçmişinden biraz bahseder misin?(aile, okul orkestraları, yıldız Teknik Üniversitesi vs.)

1982 Ankara doğumluyum. Müzik yaşantıma küçük yaşlarda girdi. Fikret Kızılok, Bülent Ortaçgil, Beethoven, Mozart.. Evde sürekli müzik dönerdi. 1994 yılında, o sıralar Adana’daydık ailemle, orta okulda davul çaldım ilk defa. Ama ilk ciddi çalışmamı herhalde İstanbul’a tanıştıktan sonra yaptım. Lise dönemleri. Okuldaki orkestralarda çaldım, ayrı gruplar kuruldu, şenliklerde çalındı tabi ki. 2000’de Yildiz Teknik Üniversitesine girdim. 2002’de Şenol Küçükyildirim okula geldi. Caza olan ilgim genişledi. 2004 ve 2005 yıllarında sırasıyla OEM ve Berkant Çelen trioyla İstanbul Caz Festivalinde çaldık. OEM’le başka konserler de verdik İstanbul içi ve İstanbul dışı. Özetle budur..

-Şenol Küçükyıldırım'ın öğrencilerindensin. Cem Aksel'den ve Cengiz Baysal' dan da bir dönem ders almışsın. Sana enstrumanın ile ilgili yol gösterecek müzisyenleri, öğreticileri seçerken dikkat ettiğin hususlar neler oluyor?

Eğer birine bir şey hakkında danışacaksam biliyorumdur ki o kişi o konu hakkında yeterli bilgi sahibidir. Çaldığı stiller, geldiği eğitim, izlenimlerim. Herkes çaldığı zaman imzasını atıyor zaten. Emprovizasyon yaklaşımları hakkında Şenol abiye soracak o kadar şey varken neden sol ayak clave sorayım ona? Herkesin gitmiş olduğu yol farklı. Herkes farklı çalıyor. Tanımak gerekli bence.

-Önceleri sağlam bir tuşeye sahip, iyi bir rock davulcusu ve dinleyicisiydin. Son 4 yıldır caz müziği üzerine çalışıyorsun.Tuşeni caz müziğine feda ettin diyebilir miyiz ? .)

Önceleri bilip bilmeden yüksek tuşe çalıyordum. Bu sağlam bir tuşe gibi tınlayabilir. Ama düşük tuşe çalamamak kötü… Okulda Kamil Erdem sayesinde öğrendim düşük çalabilmeyi. Zor oldu ilk başta. Hareket ettiğin alan daraldığı zaman daha kontrollü çalmak zorunda kalıyorsun. Daha konsantre olman gerekiyor. Duyma problemleri yaşadığım zaman anlıyorum ki o müzikte bir yerlerde bir şeyler hatalı. Akustik trio yada quartet müziğinden bahsediyorum. Rotterdam’da bası duymadığım için düşük çalmıştım. Sınav jürisi “neden düşük çalıyorsun, korkma!” demişti, ben de bası duyamadığım söylemiştim. Hakkaten de öyleydi. Şaşırdılar nedense. Güzel müzik çıkmışı o sınavda.

Her iki tuşeye sahip olmak güzel olurdu. Düşük tuşeyle o kadar çok çalıştım ki yüksek çalmak için baya bir çalışmam gerekti. Ama ufacık hareketlerle dehşet yüksek çalabilen insanlar var. Vinnie Colaiuta gibi. Çalışmak lazım. “Ben yüksek çalarım abi ve başka bir şey ilgimi çekmez” diyenlere saygı duymak gerekir ama ben fazla “meraklıyım” galiba.

- Eskiden yer aldığın sayısız projeler dışında, şu anda, iki caz triosu ve bir rock grubunda müzik yapıyorsun. Üstelik bütün davulları kendin yazdığın bir albümde çaldın (animasal) Kayıtlar ne kadar sürdü ve neler hissettin? Senin gibi ilk kez davul kaydına girecek arkadaşlara önerilerin var mı?

Anima’nın animasal albümünü temmuz’05 gibi kaydettik. Kayıt deneyimi eğlenceliydi. Küçücük odaya, kafanın tepesinde duran 15” monitör’den kayıt asistanını görmeye, yanlış çaldığında kendi kendine kızmandan çok dışarıda senin gözlerinin içine bakan 5 çift göze zamanla alışıyorsun. Animasal albümü özellikle zordu benim için. 3 günde 12 parçayı kaydettik, bunlardan 1, 2 tanesinin ana hatları meçhuldü. Hatalarım var elbette ki ama çok güzel tınılar da çıkartabildim davuldan. İlk kaydım olmasına rağmen… Eğer ikinci defa çalarsam bir albüm kaydında, kayıt günü sabahı 2 saat ısınma turları atardım, camın öteki tarafında en fazla bir kişi olmasını tercih ederim, hatalarımı en iyi kendim duyabileceğim için emin olarak konuşurdum, fazla paranoyaklık kar getirmiyor. Tüm kayıtlar bittiği zaman kesinlikle birkaç saat ara verip sonra tüm parçaları dinlerdim. Parçanın trafiğini büyük büyük kağıtlara yazardım.


-Hatta albümde çaldığın bir şarkıyı (elveda) çok kişi bilgisayarda yazıldığını sanıyor. Sahnede de davul setup'ını farklı yerleştirerek garip sesler üretebiliyorsun, üstelik akustik bir davuldan. Yaratıcılığını neler tetikliyor ve akustik davuldaki tınıları değiştirme arzusu, ilhamı nerden geliyor?

Yaratıcılığımı neyin tetiklediğini bilmiyorum. Garip hissettiğim dönemler olur. O dönemlerde bir sürü delilik yaparım. Her konuda olabilir bu. Elveda’da çaldığım şeyleri deneyerek buldum. Sürekli saçma sapan nesnelere çeşitli aletlerle vurup seslerini dinlerim, kayıt yaparım. Sokakta birbirlenne çarpan, çarptırılan şeylere bakarım. Sinsi sinsi gözlemlerim. Sokak kayıtları alırım. Böylece benzer şeyleri davulda da yakalamaya bir adım daha atmış oluyorum. Davulun sadece göründüğü kadarından ibaret olmadığını düşünüyorum, gerçi hangi enstrüman öyle ki??

-Yurtdışında ve Türkiye' de sevdiğiniz davulcular?

Yurtdışında çok var, bu sıralar en fazla dinlediğim adamlar, Jeff Ballard, Jack DeJohnette, Jeff “Tain” Watts, Antonio Sanchez, Vinnie Colaiuta, Jim Black, Bob Moses, Han Bennink en başlıcaları…
Turgut Alp Bekoğlu’nu müzikal dehasını, Cem Aksel’in ifadesini, Cengiz Baysal’ın modern tavrını, Volkan Öktem’in tekniğini severim, bu yönleriyle takip ederim. Yaşıtım Ferit Odman’ın da swing feel’ını zevkle dinlerim.

-Birkaç isim var,fikirlerini yazar mısın, birkaç cümleyle?

_Wayne Shorter:
Şenol abi vapurda çay içerken Footprints LIVE! albümünden bahsetmişti. 2002 falan. Hayatımı değiştirdi. Eskiden de biliyordum ama anlamamışım küçüktüm tabi. Brian Blade vardı davulda, John Patitucci basta, Danilo Perez piyano’daydı.
_Miles Davis:
Her dönemini ayrı ayrı okuduğum, dinlediğim bir adam. Müziğin kalıcı ve stabil bir hadise olmadığını anlamamı sağlamıştı. Gerçi, bu fikir değişkendir… Bu adama göre müzik fonksiyondu…
_Mike Portnoy.
10dkdır düşünüyorum ne yazacağım ben bu adam hakkında. Sıkıldığım bir davulcu. Fast Food…


::::::::::::::::::::::

MERT ÖNAL

-Önce gitarla başlamışsın müziğe. Davula geçişini sağlayan neydi? O dönemden bahseder misin biraz?

Aslında davul çalmak tı ilk hevesim. Fakat ne yaptıysam aileme davul aldıramadım. Gitar almayı uygun gördüler ve gitar çalmaya başladım.
İlk fırsatta da davul çalmaya başladım.

-Sonra birincilikle girdiğin bir grafik bölümü var. Ancak müziğin de içinde olduğu birkaç nedenle yarıda bırakmışsın...Hala resim ve grafikle olan ilişki devam ediyor mu?

İsteyerek girmiştim grafik bölümüne, fakat bi türlü alışamadıgım zamanlada uzaklaştıgım bir okul haline geldi benim için. Tabi müzikle vakit geçirme zamanlarıma da denk gelince biraz da isteyerek ayrıldım okuldan. Sonrada istanbul’ a yerleştim. Okulumla ilişkimde devamlı çıkan aflardan dolayı devam ediyor, mecburen.

-Kangroove, Malabadi, Sustain, No Name, Aydın Esen, İlhan Erşahin, Emin Fındıkoğlu, Erkan Oğur, Aylin Aslım, Key...Birçok müzisyenle,birçok farklı tarzda icraların olmuş, hepsi de başarılı projeler. Ancak sanırım Kangroove hepsinin içinden ayrılıyor, özel bir yeri var. Grubun kurucusu olarak gruptan biraz bahseder misin? Kuruluş ve gelişim sürecinden...

Evt ayrılıyor çünkü kangroove dinledigim müzik türünü cover yapmak amaçlı kuruldu. soul r&b hip hop vs.
Buna grupca ulaşabilmiş olmamız kangroove un degerini arttrdı zamanla, İlk başlarda çok zorlanmamıza ragmen şu an kendi istedigi hale bürünmüş bir grubuz.

-Lisedeydim ve bir Ortaçgil albümü edinmiştim. Birsen Tezer'in "Çığlık Çığlığa" yorumundan etkilendiğimi ve buna sebep olan en önemli unsurun davul olduğunu farketmiştim. Türkiye’ deki çoğu davulcudan farklı küçük bir set-up kullanıyorsun ve kimliğini çalışına çok iyi yansıtıyorsun diye düşünüyorum. Bu farkı yaratmana etken olan en önemli unsurlar sence nelerdi?

Aslında çaldığın parçanın nasıl bir şey anlattığını anlamak ilk başta önemli olan.daha sonra senin katabileceğin şeyler ortaya çıkmaya başlıyor. Yavaş yavaş. Tabi farklı şeyler dinleyip yaşayıp bunları sindirmekte önemli bi etken.

Malabadi'de cajon çalıyorsun.Cajon' a olan ilgin nasıl başladı ve özel bir eğitim aldın mı?

Malabadi’ yle çaldığım zamanlar ilgimi çekti cajon . Fakat Türkiye’ de bulunmuyordu. Tesadüfen bir ispanyol gitarist ülkesine dönerken kendi cajonunu bırakmış . Onu aldım ..ve kendi kendime izleyerek çalmaya başladım.perküsyon geçmişimde olduğu için çok zorlanmadım ama harika bir vurmalı.


-Kimleri dinliyorsun son günlerde?

Şu sıralar John Mayer ve Jack Johnson' a takılmış durumdayım. Akustik bir şeyler dinlemeyi özledim sanırım.

-Seni, pazartesi Malabadi,çarşamba Sustain ile Jazz Stop' da, Key ile Nardis'de ve her ay Balans' da Kangroove' la dinleme şansımız var. Bu yoğun programdan vakit bulduğunda, çalmak dışında neler yaparsın?

Bu yoğun programdan vakit bulamıyorum maalesef hiç bir şeye, özel hayatım yok gibi:))))
(Burada Mert alay ediyor)

- Evine kapanıp computer müziği yapıyor musun?

Henüz değil ama ilk adımlarımı atıyorum şu sıra.
-Yurtdışında ve Türkiye' de sevdiğin davulcular?

Benim hiç bir böyle isimlerim olmadı...Müzigin tamamen içinde olan ve kendini ortaya atmayan davulcuları sevdim hep.

-Birkaç isim var,fikirlerini yazar mısın, birkaç cümleyle?


_Charles "pudgei" Bell
Keşke onun gibi çalabilsem ..bu kadar sade ve müzikal. bence herkesin çalmak isteyeceği davulculardan,
_Matthew Herbert
İlk zamanlarından beri dinlediĞim tek dj..müzisyen.Bodily function albümünü hala sıkılmadan dinliyorum. Buldugu sesler le yarattıgı mükemmel beatlerini severim en çok.
_Derrick McKenzie
Tam bir grup davulcusu. Tek düze çalıyor ama böyle disco groove larıda her davulcuda yok
_Burak Gürpınar
Türkiye’ de benim gördüğüm en iyi rock davulcusu .Sert ve agresif çalması hoşuma gidiyor.Rock davulcusuda böyle çalmalı bence.



:::::::::::::::::::::::